Jeoloji Mühendisleri Odası (JMO) Antalya Şube Başkanı Bayram Ali Çeltik, Antalya’da çok sayıda binanın depremde yıkılma riski taşıdığını söyleyerek, “Binaların büyük bir kısmı 1998 tarihinden önce yapılmış ve inşaat koşulları Antalya ilinin dördüncü derece depreme dayanıklı inşaat koşullarına uygun olarak yapılmıştır. Son yıllarda AFAD deprem verilerine göre Antalya’nın ikinci derece deprem bölgesinde yer alması, 01.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren ‘Türkiye Deprem Tehlike Haritası’ ile sınırlar tekrar değişti. Bu bina stoku için risk oluşturmaktadır” dedi. ‘Zemin etüdü önemli’
‘Antalya’da deprem olmadan da taşıma güçlerini kaybeden çok sayıda bina bulunmaktadır’ diyen Çeltik, “Bu binalar bulunduğu bölgelerin parsel bazında değil ada bazında kentsel dönüşüm ve yenilenmeler ile güvenli binalara dönüştürülmelidir. Zeminin mühendislik özelliklerini belirleyecek zemin ve jeoteknik etüt ve uygulamaları bazı ilçelerde yetersiz kalmakta ve yeterince denetlenmemektedir. Yakın gelecekte beklenen bir depreme karşı önlemler yeterince alınmadığından yine can kayıpları ve bina yıkımları ve hasarların olacağı bir gerçektir. Bu olumsuzlukların giderilmesi; deprem ve diğer afetlere karşı güvenli yerleşim alanlarının oluşturulması ve nitelikli yapılaşmanın sağlanması, mühendis ve mimar odalarının öncülüğünde yapılan kamusal denetimlerin yeniden yasal düzemelerde yer almasıyla gerçekleşecektir. Yeryüzünde, günümüz doğa yapısının oluşmasında depremler etkin doğa olaylarıdır. Sismik olarak aktif bölgelerde ardışık yıllarda oluşan depremler, etki alanındaki insan ve canlıların yok olmasına ve yapıların yıkılmasına neden olmuştur. Ülkemiz, dünyanın en etkin deprem kuşaklarının birinin üzerinde bulunmaktadır. Yurdumuzun yüzde 92’si deprem bölgesi içerisinde ve nüfusumuzun yüzde 95’i ve sanayi kuruluşlarının yüzde 75’i deprem tehlikesi altındadır” diye konuştu. Esra ALTUNKES
‘Antalya’da deprem olmadan da taşıma güçlerini kaybeden çok sayıda bina bulunmaktadır’ diyen Çeltik, “Bu binalar bulunduğu bölgelerin parsel bazında değil ada bazında kentsel dönüşüm ve yenilenmeler ile güvenli binalara dönüştürülmelidir. Zeminin mühendislik özelliklerini belirleyecek zemin ve jeoteknik etüt ve uygulamaları bazı ilçelerde yetersiz kalmakta ve yeterince denetlenmemektedir. Yakın gelecekte beklenen bir depreme karşı önlemler yeterince alınmadığından yine can kayıpları ve bina yıkımları ve hasarların olacağı bir gerçektir. Bu olumsuzlukların giderilmesi; deprem ve diğer afetlere karşı güvenli yerleşim alanlarının oluşturulması ve nitelikli yapılaşmanın sağlanması, mühendis ve mimar odalarının öncülüğünde yapılan kamusal denetimlerin yeniden yasal düzemelerde yer almasıyla gerçekleşecektir. Yeryüzünde, günümüz doğa yapısının oluşmasında depremler etkin doğa olaylarıdır. Sismik olarak aktif bölgelerde ardışık yıllarda oluşan depremler, etki alanındaki insan ve canlıların yok olmasına ve yapıların yıkılmasına neden olmuştur. Ülkemiz, dünyanın en etkin deprem kuşaklarının birinin üzerinde bulunmaktadır. Yurdumuzun yüzde 92’si deprem bölgesi içerisinde ve nüfusumuzun yüzde 95’i ve sanayi kuruluşlarının yüzde 75’i deprem tehlikesi altındadır” diye konuştu.