Ucuzunu üretiyoruz
Türkiye'nin de bu konuya önem verdiğini anlatan Prof. Dr. Balık, konuşmasına şöyle devam etti: "Biyoteknolojik ürünler (canlı bir hücrede üretilen ve hastalıkların kaynaklandığı hücre veya moleküle direkt yönelen ilaçlar) ile biyobenzerler (biyoteknolojik ürünler ile aynı özelliğe sahip ilaçlar- geçmişte muadil diye bilinen) tabiri caizse, geleceğin tedavi yöntemleri. Son 4- 5 yıl içinde çıkarılan biyoteknolojik ürünler şu an dünyadaki ekonomik açıdan en değerli 20 ilacın 10'unu oluşturuyor. Dünyada son 5 yılda gelişen trend gösteriyor ki, dünyadaki tüm ilaç tedavisi yöntemleri de bu yöne doğru kayıyor. Türkiye'de biyoteknolojik ve biyobenzer 15 ürün kullanılmakta. Ekonomik bedeli son derece yüksek ancak tedavi edici değeri de bir o kadar yüksek olan ürünlerin know-how'ı (yapabilme bilgisi) de son derece pahalı. Bizim gibi gelişmekte olan ülkeler, maliyet uçurumunu açmamak adına bu ürünleri ve biyobenzerlerini üretmek zorunda."
Nokta atışı gibi
Biyolojik ürünlerin kimyasal yöntemlerle elde edilen klasik ilaçlara göre özellikle kanser gibi tedavisi zor hastalıklarda çok ciddi avantajlar sağladığını bildiren Prof. Dr. İsmail Balık, "Eskiden kimyasal ilaçlarla hiç tedavi edilemeyen ya da tedavide etkisi çok düşük olan tedavi yöntemlerinde bunların devreye girmesiyle çok ciddi ilerlemeler kaydedildi. Ama bu ürünlerin üretilmesi, adından da anlaşılacağı gibi oldukça farklı bir yöntem gerektiriyor. Farklı bir yatırım süreci gerektiriyor. Oldukça farklı, zor, komplike bir bilgi birikimini ve tecrübe gerektiriyor. Dünya buna doğru gidiyor. Bu nedenle de geleceğin tedavileri diye adlandırılıyor. Bu tedavilerde nokta atışı gibi direk hedefte etki yapan ilaçlar bunlar. Bunlar bir canlıdan elde edilen ürünler olduğu için biyolojik ürünler diyoruz" diye konuştu.
Kimyasal ilaç oranı düşüyor
Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Başkan Yardımcısı Dr. Hakkı Gürsöz ise dünyada ve Türkiye'de şu anda kabaca kullanılan tedavi edici ürünlerin yüzde 80'inin kimyasallardan, yüzde 20'sinin ise biyolojik ürünlerden oluştuğunu söyledi. Buna karşılık biyolojik kökenli ilaçların oranının önümüzdeki 15 yıl içinde yüzde 80'e çıkmasının öngörüldüğünü de anlatan Gürsöz, "2030 yılında tedavi edici ürünlerin ajanların yüzde 80'inin biyolojik kökenli, yüzde 20'si ise kimyasal ilaçlar olmaya devam edecek. Türkiye'de de trend dünyadakine benzer bir seyir izliyor" dedi. Biyolojik kökenli ürünlerin büyük çoğunluğunun ithal olduğunu da anlatan Gürsöz, "Bu anlamda ithalata bağımlıyız. Türkiye'de bu anlamda şartları iyileştirip Türkiye'de üretilebilir hale getirmek en temel hedefimiz. Hükümet olarak da bu manada öncelikli politikalarımızdan bir tanesi bu yönde" dedi.
İlaç endüstrisi hazır
Diğer yandan ilaç endüstrisi ise ithal biyolojik ilaçların fikri mülkiyet haklarının sona ermesiyle Türkiye'de biyobenzerlerini üretmeye hazırlanıyor. İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası Genel Sekreteri Dr. Turgut Tokgöz ise bu konuda devletten önlerini açacak politikalar beklediklerini söyledi. Bunun sağlanması halinde önümüzdeki 3- 4 yıl içinde bu alanda ileri gelen ürünlerin hastalarla paylaşabileceği belirten Tokgöz, "Şu anda dünyadaki biyoteknolojik ürünlerin çok büyük bölümleri patent korumaları altında. Bu patent korumalarının sonunda Türkiye gibi ülkeler bunların biyobenzerlerini üretecek. Bunun için 3 ile 5 sene arasında bir zaman dilimi gerekiyor. Patent sürelerinin sona ermesiyle Türkiye'de de ilaçlar hastalarla buluşacak" dedi.